Rüzgarr Gibi Geçtii=)

Blogumda gittiğim yerler haricinde kitaplara, filmlere de yer vereceğimi yazmıştım...

İlk olarak "Rüzgar gibi Geçti" kitabını anlatmak istedim. Şu ana kadar okuduğum en güzel roman diyebilirim. Tam 942 sayfa. Çok uzun bir roman... Çok sayfa okumaktan sıkılmam diyenler kesinlikle rafınızda bulunması gereken bir kitap... Yok sıkılırım diyorsanız da filmini izlemenizi tavsiye ederim. Filmi 3 buçuk saat sürüyor. Ama o kadar akıcı ki 3 bucuk saat oldugunun farkına bile varmıyorsunuz.. 1939 yılında çekilen film Oscar'da tam 9 dalda ödülünü de kapmış=)


Filmde Clark Gable ve Vivien Leigh başroldeler... Rüzgar gibi geçti kitabını filmini seyrettikten sonra okudumm.. ve kitapta filminde olmayan bir sürü ayrıntı yazmaktaa...


Margaret Mitchell'in Pulitzer ödüllü romanı olan Rüzgar gibi geçti ABD 'de 1861 yılında geçen iç savaşı ,insanların nasıl etkilendiğini ve iç savaş esnasında Scarlett O Haranın yaşadıklarını anlatıyor..


Scarlet O hara romanın baş kahramanı.. Romanı okuyunca Scarletten hem nefret edebilir, hem de çok sevebilirsiniz... Ama bu karakterden kesin etkileneceğinizi söyleyebilirim..


Kitabın kısaca konusunu anlatırsam;


Scarlett; kitapta Ashley Wilkes'a aşık olduğunu düşünür. Ancak Ashley kuzeni Melanie'yle istemeden olsa da evlenir. AShleyın evinde Rhett Butler la karşılaşır.. (Rhett Butler da romanın diğer baş kahramanı)... Rhett kumarbaz, bencil ama bir o kadarda etkileyici bir karakteri canlandırır. Ashley evlenince Scarlett 'te Melanie'nin kardeşiyle evlenir. O sırada iç savaş ortaya çıkar.. (Kuzey ve Güney arasında çıkan savaş) Bütün erkekler savaşa gider. Ancak biri hariç Kurnaz Rhett...


Scarlett'in kocası o savaşta ölür ve Melanieyle yaşamaya başlar. Savaşta Scarlett'i zor günler bekler. Bu zor günlerinde fark ettirmeden yardım edecek tek kişi vardır o da Rhett Butler... Ancak birbirlerinden hoşlanmalarına rağmen birbirlerine bir o kadar kötü davranırlar. Acaba sonunda Rhett ve Scarlett birbirlerine kavuşabilecekler midir? işte bunu da okuyup görün:))
İpucu :beklemediğiniz bir sonla karşılaşabilirsiniz=))

"Rüzgar gibi geçti" okuyuculara bir kadının savaşta ne kadar cesur ve bencil olabileceğini göstermekte...






Kitabı okurken dikkatimi çeken savaşın güney kısmından anlatılmasıydı... Kuzey siyah ırktan gelenlerin kölelikten kurtulması için, onları koruyan taraftı. Ancak kitap Güneyi öyle bir anlatmış ki.. Güney'in değerlerini övüp, köleliğin normal bir şeymiş gibi ele almış. Ayrıca kölelerin de bundan mutlu olduğu izlenimini de vermekte.. Savaş iki tarafta da da çok büyük kayıplara neden oldu. Ancak kitabı okuyunca sadece Güneyin neler çektiğini görebiliyorsunuz..



Evet; etkilenmemek mümkün değil.. Aşk, ölüm, kan, kül ve savaşın götürdükleri işte bütün kitabın özeti bu kelimeler...

Scarlett'in meşhur sözüyle de bu yazımı bitiriyorum=)



"Bunu yarın düşünürüm.. Çünkü yarın başka bir gün.."





Etiketler: 0 yorum | edit post

Bir Açık hava müzesi; Floransa:)

Saat 07: 47de Venedik'ten bindiğimiz tren Floransaya( Santa Maria della Novella Tren ist) 11:09'da vardı.. Bindiğimiz tren tipi Eurostar olduğu için tertemiz ve moderndi. Fiyatı ise 25-30 euro... İtalyada trenlerde çok hırsızlık olduğu için Eurostar olan trenlere binmenizi öneririm. Eurostar hem hızlı gitmekte, hem de aileler ve iş adamları tercih etmekte..

Tren istasyonundan çıktıktan sonra kalacağımız yurdun adresine bakıp, yurdu bulmaya çalıştık. Adreste yazdığı gibi Tren istasyonunun sol tarafındaki ışıkları geçerek tam 150 metre sonrasında Plus florence karşımıza çıktı... Plus florence'ın içi gençlerle doluydu.. Resepsiyonda duranlar bile oraya okumaya gelen gençlerdendi.. Hepsi çok canayakındı.. Öğrenci yurdunda kapalı havuz, çok güzel bir cafe, bilgisayar odası bulunmaktaydı.. Odaların bazıları büyük, bazıları da küçücük.. Ancak odanız hoşunuza gitmezse direk başka bir odayla değiştiriyorlar... Bu kadar az paraya, gerçekten çok güzel bir yerde kalıyorduk=)

Yurda yerleştikten sonraa; merkeze doğru yol aldık... Merkeze gelmemiz tam 15 dakika sürdü... Uzun bir mesafeydii...

İlk olarak Piazza Del Duomo (Duomo meydanını) gezmeye başladık.. Duomo meydanında Santa Maria Del fiore Katedrali, Çan kulesi (İl Campanile) ve vaftizhane vardı...
















<== Santa Maria del Fiore Katedrali


Biz ilk olarak Santa Maria DEl Fiore Katedraline girdik. (Bu katedrale aynı zamanda Duomo'da denmektedir. İtalya'nın bir çok şehrinde büyük katedrallere Duomo adı verilmektedir. )Duomonun ve Campanile'nin dışı çok süslü olmasına karşı içi de bir o kadar sadeydi.. Genelde Avrupa'da Katedrallerin içi çok süslü olurdu. Ancak bunun nedeni de Katedrali yapımında yardımcı olan MEdicilerin farklı görünümlü bir Katedral yapmak istedikleri içinmiş. Medici çok zengin bir aile olup, kazandıkları parayı şehirlerini zenginleştirmek için kullanmışlar...


Çan kulesi ince ve uzundu. Dışı çok renkli mermerlerle yapılmıştı.. Ancak biz yukarısına çıkmadık. Yukarı çıktığınızda bütün Floransayı görebiliyorsunuz. Biz Michaelangalo'nun tepesinden bütün FLoransayı görmeye karar vermiştik. İki yerden de görmeye gerek görmediğimiz için bu kuleye çıkmadık...




Duomonun önündeki yuvarlak binada Vaftizhaneydi.( Vaftiz suya batırma anlamı taşır. Hristiyanlar da dinsel açıdan taşıdığı anlam ise, suya batırılan kişi eski günahlı yaşamında ölmekte, çıktığında da günahsız olarak doğmakta. Bu tamamen simgesel bir uygulama. Hristiyanlar da genellikle doğumun ilk hafta sonunda papazlar tarafından vaftiz edilir. )Vaftizhane girişinin sağ tarafında altın kaplama bir kapı bulunmaktaydı. Bu kapı gerçekten insanların dikkatini çekiyordu... Bu kapıyı bulmanız hiç zor olmayacaktır ; çünkü bir kalabalık gördüğünüz an altın kaplama kapının orada olduğunu farkedebilirsiniz... Kapı "Cennet Kapısı" olarak anılmakta.. (Buradaki kapı aslında bir kopyadır. Hakikisi Katedralin içindeki müzede bulunmaktadır..)
Duomo meydanından sağ sokağa doğru saptığımızda ünlü markaların olduğu mağazaların yer aldığı sokaklar karşımıza çıktı.. Bu sokakları geçtikten sonra kendimizi Piazza del la Signoria'da ( Signoria meydanı) bulduk.. Burası sanki şehrin kalbiydi.. Karşıma ilk olarak Neptün Çesmesi ile David'in heykeli (kopyası) çıktı.. Onun yanına baktığımda Palazzio Vecchio ( Vecchio Sarayı), sağ tarafımda da bir sürü heykel vardı. Bu kısma Loggia dei Lanzi denilmekteydi..Bir açık hava müzesi ...
<= Davidin Heykeli


***(Palazzio Vecchio da Medicilerin işleri büyüdükten sonra yerleştikleri yermiş. İşleri büyüdükten sonra da tam yanına ticari ofislerini (Uffuzi )inşa etmişlerdir. Bu ofisler şuan sanat müzesine dönüştü... )*** Avrupanın en önemli sanat müzelerinden biri Uffuzi müzesii diyebilirim.. Uffuzi müzesi tam sanat severlere göre..

Biz ilk olarak Palazzio Vecchioya girdik. Ücreti 5.5 Euroydu.. Saray çok görkemliydi... Sarayı gezmemiz 1 buçuk saatimizi aldı...

***(Uffuzi müzesine girmek için çok sıra beklemeniz gerekiyor. İnternetten biletinizi satın almanızı tavsiye ederim.. Ayrıca Pazartesi günleri de kapalı... Uffuzi müzesinde Leonardo Davinci,Raffaello, Michelangelo gibi sanatçıların eserleri bulunmakta...)***


Biz Uffuzi Müzesine girmedik. Bu müzenin sokağını geçtikten sonra, karşımıza Ponte Vecchio (eski köprü)çıktı... Hayatımda gördüğüm en ilginç köprüydüü.. Çok değişikti.. Köprünün üzerinden diğer tarafa geçilen yolun iki tarafında da kuyumcu mağazaları bulunmaktaydı... Bu köprünün kaç kere resmini çektiğimi hatırlamıyorum bile...


Ponte Vecchio
Köprünün karşısına geçtiğinizde Pitti sarayını görebilirsiniz..

Ponte Vecchio'yu gördükten sonra yurda geri döndük. Çok yorulmuştukkk.. Akşam saatlerinde tekrar dışarı çıktık.. Yemek için Piazza di Signoria'ya gittik.. Yemeği oradaki restoranlardan birinde yedik. Ancak oradaki restoranları hiç tavsiye etmiyorum. Çünkü hem turistik mekan olduğu için çok pahalı, hem de yemekleri güzel değill...

2. GÜN MUCİZELER ŞEHRİ PİSA VE PİTTİ SARAYI=)

2. gün programımızda yarım gün Pisa Şehrine gitmek vardı.. Pisa şehrinin merkezi küçücük.Orada önemli olan meşhur pisa kulesini görmek=)

Trenle Pisaya gittik.. Kişi başı fiyatı 5. 60 Euroydu. Yol 1 saat sürdü. Pisa tren istasyonunun tam yanındaki otobüs durağından pisa kulesine giden otobüse bindik. 10 dakika içinde de Pisa kulesinin meydanındaydık.. (Mucizeler meydanı) . ...

Pisa kulesinin gerçeği tam karşımdaydı.. Sürekli resimlerde gördüğüm kule, yana yatmış olan kule.... ve evet gerçekten mucizevi duruyordu..

Bu kule, yanında duran katedralin çan kulesiydi ve katedralden ayrı yapılmıştı...( Pisa kulesi bitirildikten sonra güneye doğru eğilmeye başlamış. Hala da eğilmekte!!!.. 1990 yılında da teknik müdahale de bulunulmuş.. )

Bu meydanda kule, katedral, vaftizhane ve turistik eşya satan standlar vardı.. Biz bir tek Pisa kulesine çıktık. Pisa kulesine çıkış 15 euro.. ve 40'ar kişilik gruplarla almaktalar. Yükseklik korkusu olanların çıkmasını hiç tavsiye etmem. Kule eğik olduğu için ,bastığınız yer eğik ve başınız dönebiliyor.. Pisa kulesinden , bütün Pisayı görebilirsiniz=)


Pisadan 12:30 treniyle döndük... Döndüğümüzde Pitti sarayına gittik..

Pitti SArayı hakkında: (Medici Ailesi'ni kıskanıp onlarla boy ölçüşmeye kalkan Luca Pitti'nin sarayı tamamlayamadan iflas etmesi ile kaderin bir cilvesi olarak sarayı Mediciler alır, tamamlar ve 16.yy. ikinci yarısında yerleşirler. Sarayda Medicilerin resim koleksiyonu bulunmakta.)

Pitti sarayında öğrenci kartınızı gösterip yarı fiyatına girebilirsiniz... Normalde giriş 12 Euro...

Saraydan sonra Sinagoga gittik. Hayatımda gördüğüm en büyük sinagogtu...Gidilip görülmesi gereken bir Sinagog. Diğerlerinden çok daha farklıı... Daha sonra Santa Croce Kilisesinin önünde bol bol fotoğraf çektikk.












Santa Croce Kilisesi ve Sinagog
Akşam yemek için Ponte Vecchio'yu geçtikten sonra sol tarafında yer alan OPEN BAR adında bir yere gittik. Çok şık ve yemekleri çok güzeldi. Kesinlikle gitmelisiniz. Fiyatları 25-30 Euro aralığında...
3. Gün diğer yazımda olacak=)






















Ve Venedik Ghettosu...

Önceki yazımda Venedik Ghettosunun geçmişini yazacağımı yazmıştım.. Geçenlerde Şalom gazetesinde Venedik Ghettosuyla ilgili çıkan bir yazı çok ilgimi çekmişti. Bende bunu burada paylaşmak istedim.. Ghettonun geçmişini bütün gerçekliğiyle anlatan bir yazı....

Venedik, tarihin ilk gettosunun inşa edildiği kent olma özelliğine sahip bir kent....

15. yüzyıla gelindiğinde Yahudiler birçok meslekten men edilmiş ve Katolik dinine göre yasak kabul edilen para işlerinde çalışmaları öngörülmüştü. 1508 _1509 yılları arasında Venedik Avrupa’nın birçok kentinden Yahudi göçü kabul ederek ticari prestijini kuvvetlendirdi. Ancak bu durum Venedikli soylu ailelerinin hiç hoşuna gitmeyerek en büyük kabahatin ‘’Yahudilerin sokaklarda serbestçe dolaşmaları’’ olduğunu vurguladı.Mart 1516 Venedik Yahudileri için bir dönüm noktası oldu.

Bu tarihten itibaren Yahudiler Ghetto Novo denilen bölgede oturmaya mecbur edildiler. Giriş ve çıkış saatlerinin belirlendiği, kapıların kapatıldığı, semtin çevresine iki sıra duvar çekildiği bu dönem Yahudiler için pek de parlak bir dönem olarak tarihe geçmez.Bu semtin adının getto olmasının nedeni aslında birçok hipotezi bir arada getirir. Kimine göre getto İbranice “get” kelimesinden türemiştir. Get ‘’ayrılma’’ anlamına gelir. Fransızcaya göre getto kelimesi ‘’quetter’’ takip etmek, kontrol altında tutmak kelimesinden türer. Venedik İtalyancasına göre ise “djetto” eritmek anlamındadır ve bu semtte daha önce metal üreten kişiler oturmaktadır. Etimolojik bakımından bakıldığı zaman aslında hepsi Yahudiler için geçerlidir. Yahudiler gettolarda ayrıştırıldılar, kontrol altında tutulup takip edildiler ve eritildiler…..

Dışlanmış olsalar da Yahudiler gettonun içinde kendi yaşamlarını sürdürmeyi başarmışlardır. Ghetto Novo’dan bir köprü ile bağlanan bölgede Banco Rosso denilen bir banka bulunmaktadır.Ghetto Novo’nun çevresindeki tüm binalarda pencereler meydana doğru açılmaktadır.Gettonun içinde yaşıyanlar yağ ve şarap yapımı, boya işleri, ve dışarıdan gelen Yahudileri misafir etmek üzere küçük otel işletmesi mesleklerini icra ettiler. Doktorların Yahudi cemaati ve Venedikliler için çok özel bir yeri vardı. Bilgileri, davranış şekilleri, entelektüel bakış açıları ile Katolik doktorlardan ayrılan Yahudi doktorlar zaman zaman Venediklilerin çağrılarına cevap vermek için gettonun giriş ve çıkış saatlerini bile ihlal etmişlerdir.

Gettonun içinde çeşitli lisanlar konuşulurdu. İtalyancanın yanında mutlaka İbranice, Yidiş ve Ladino lisanları da duyulmaktaydı.Yahudiler gettonun içinde parlak dönemler yaşasalar da veba salgınları, yangınlar, savaşların etkileri onları da etkiledi. 12 Mayıs 1797 tarihinde hükümet yaptığı bir açıklama ile gettonun kapılarını açarak Venedikliler ile Yahudiler arasındaki ayrımın kalkmasını sağladı. Bu açıklama Yahudiler arasında büyük bir sevinç yarattı. Yahudiler artık yüklü vergilere tabi değillerdi. Mülk satın alma ve gettonun dışında oturma hakları da vardı. İstedikleri öğrenimi alabilirler, hatta askerlik bile yapabilirlerdi.

20. yüzyılın başında Yahudiler Venedik kentinin yaşamına tamamen entegre olup kentin ortasında oturmakta ve kentin sosyal ve kültürel yaşamına katkıda bulunmaktaydılar.Yahudiler bütün bu etkinliklerin yanı sıra politik anlamda da Venedik Senatosu’nda ve Venedik Hükümeti’nde fikirleri ile varolmakta idiler.

1938 yılı Avrupa Yahudileri için bir dönüm noktası oldu. Venedik Yahudileri de bu değişimden nasiplerini aldılar. 1943, 1944 yılları Yahudiler için varoluşlarının tehdit edildiği yıllardır. Okullardan götürülen çocuklar, evlerden sürüklenen kadınlar, ihtiyarlar yurdundan ve hastaneden çıkartılan yaşlı ve hastalar hepsi Auschwitz, Birkenau, Varşova yollarında yok oldular.Geriye dönebilenlerin sayısı sadece 8… İki elin parmak sayısından az…

Geçmişini bilmeyen geleceğe ilerleyemez…
İzlerini aramayan iz bırakamaz... diyenler...
Venedik’e gondollar, maskeler, kanallar için gelenler...
Gettonun kapısından derin bir nefes alarak girin ve gettolardan nefes alamadan çıkanları unutmadan çıkın...





GHetto==>Venedik Yahudilerinin Sukot(Çardak) bayramı için hazırlanışları

Bulunduğun Kıyıdan Ayrılmazsan Okyanusun Ötesindeki Adalara Asla Ulaşamazsın=)

Hayallerimin Şehri Venedik

Sabah saat 10:30; Venezia Stacione Santa Lucia 'ya vardık. İçim kıpır kıpırdı. Venedik'te olmam hayal gibi bir şeydi...

Tren istasyonundan çıktığımızda bambaşka bir dünyaya gelmişim gibi hissetim. Hayatımda hiç böyle bir yer görmemiştim. Her yer denizdi. Araba yok, motorsiklet yok, otobüs yok. Tek ulaşım Vaporetto ve gondollar..

İstasyonun tam karşısında Vaporettoların durakları vardı. Hemen oraya gittik. ve 82 numaralı Vaporetto'ya bindik. Bu vaporetto bütün önemli yerlere uğruyordu. Gondola binmek istemeyenler Vaporettoyla 1 saatlik Canal Grande(Büyük Kanal) turu yapabilirler. Büyük kanal yaklaşık 2 km uzunluğunda tren istasyonundan San Marco meydanına kadar devam etmekte. Ayrıca bu kanalda 200 adet saray yanyana sıralanmış.

Bizde Vaporettoyu Ponte di Rialto'da bıraktık. Ponte di Rialto Venedik'in en meşhur köprülerinden biri. Ponte di Rialto'nun çevresi bir sürü mağaza ve restorantlarla doluydu. Cıvıl , cıvıldı ortalık=)

RİALTO KÖPRÜSÜ

Geçmiş yazılarımda yazmış olduğum gibi kalacağımız yer Rialto Köprüsüne çok yakındı. Arkadaşlarımızla birlikte otelin olduğu yere geldik. Venere sitesinin dediği gibi tam 5 dakika sürmüştü.. Hemde valizlerle ...

Valizleri otele bıraktıktan sonra kendimiz dışarı attık:)

Daracık sokaklar, suların arasındaki sokaklar, küçücük köprüler.. Sihirli bir mekan sanki...


Bu sokakları geçtikten sonra San Marco Meydanında buluyoruz kendimizi... Lüks cafeler ve mağazalarla çevrili çok geniş bir meydan.. Meydanda Dükler sarayı, Basılıca St. Marco (St.Marco Kilisesi), campanile (çan kulesi) ve saat kulesi bulunmakta..

St Marco Kilisesi


San Marco meydanında ilk Campanile'nin tepesine çıktık. Çan kulesi 99 m yüksekliğinde ..Yukarı çıktığımızda Venedik'in bütün o harika manzarasını gördük. Kesinlikle herkese bu kuleye çıkmasını tavsiye ederim... Göreceğiniz manzara, kuleye girmek için bekleyeceğiniz sıraya değer....

Campanile'den indikten sonra tam karşısında bulunan St.MArco kilisesine girdik. Dışardan görünümü muhteşem. Venedik'in manzarasını bu kilisenin yukarı katına çıktığınızda da görebilirsiniz.


<=== CAMPANİLE (ÇAN KULESİ)







Kilise'yi gezdikten sonra Gondolla binmeye karar verdik... San Marconun önünde Gondolla binerseniz, Gondolcuların verdiği fiyat 120 Euro. 4 kişi olduğumuz için San Marconun önünden bindik. Gondolcu'ya bizi bir saat dolaştır dedik... Normalde sadece 20 dakika dolaştırıyorlar.Gondolcularla pazarlık yapmanız şart... Genelde pazarlık yapınca fiyatları düşürüyorlar... Eğer normal bir ara sokaktan Gondolla binerseniz gondolcuların verdiği fiyat 80 euro... Ucuza gondol gezintisi yapmak istiyorsanız da 6 kişi bir araya getirip kişibaşı fiyatını 15-20 €'ya düşürebilirsiniz.




Gondol gezintisinden sonra'da Dükler sarayına girdik. Venedik Dukalarının kaldığı sarayın bir bölümü de hapishane olarak kullanılmış. Dükler sarayı ve yeni hapishane arasında yer alan Ponte Dei Sospiri (hasret köprüsü) de oldukça dikkat çekici.
Saat 19:00 olmuştu. Günün sonunda bütün San MArco meydanını ve Rialto köprüsün etrafını gezmiştik..
Akşam yemeği olarak Rialto köprüsünün sol tarafında yer alan restoranlardan birinde yedik. Fiyatlar 14- 20 euro arasında ...

San MArco meydanında yemek yerseniz de fiyatları 50 60 euro... Restoranların dışındaki kısımlar iç kısımdan daha geniş yer kaplamakta ve restoranlarda piyano eşliğinde, canlı müzik bulunmakta.

SAN MARCO MEYDANI


2.günde Venedik'in diğer kısmında olan Ghetto adını alan bölüme gittik. Burası Venedik yahudilerinin yaşadığı mekan.. Venedik Ghettosu bugünlerde 600 kişilik bir cemaatin olduğu yer..Peki Venedik Ghettosunun geçmişi nedir?? Bunu diğer yazımda genişçe yazacağım!!
Ghetto'da yahudi müzesini ve bu bölgede yer alan 5 tane sinagogu gezdik.. Sinagogların dış görüntülerinin oldukça sade olmasına karşı içi de bir o kadar süslü.
Bölgedeki mağazalar yahudi sembolleri ve yahudilikle ilgili kitaplar satmaktadır.
Eğer 2. bir gününüz daha varsa ghettoya gitmenizi öneririm. Venedik'te yaşayan farklı bir kültürü de görmüş olursunuz...
3. gün İstikamett FLORANSAAA=))

Sihirli bir mekan VeNeDiKkK=)))




Venedik hakkında bilinmesi gerekenler=)

=>Kuzey İtalya’nın doğusunda Adriyatik denizi kıyılarında karaya 4 kilometre uzunluğunda kara ve demir yolu köprüsü ile bağlanan, yaklaşık 118 adacık üzerine kurulu bir ada şehri olan Venedik’te adacıkları birbirinden ayıran 170 kanal ve birbirine bağlayan 400 köprü bulunur.

=>Venedik nüfusu 300.000 civarında iken günümüzde 72.000’e kadar düşmüş ve halen azalmakta.

=>Yaşlı nüfusun yoğunlukta olduğu Venedik , artık anakarada bulunan Mestre adı verilen yeni şehre doğru kaymakta.

=>Venedik’te fiyatlar İtalya’nın geneline göre %10 daha pahalı olmasının sebebi de bu kadar turistik olması ve herşeyin deniz yoluyla taşınması.

=>2 yılda bir yapılan Venedik Bienali, film ve müzik festivalleri kentte sürekli kültürel ve sanatsal etkinliklerin yaşanmasını sağlamakta.

=> Her yıl Şubat ayında, ” Karem” yani büyük perhiz öncesi (Paskalyadan 40 gün önce) Pazar, Pazartesi, Salı (perhiz öncesi üç etli gün) eğlenceler düzenlenir. Eğlenceler Çarşamba günü doruğa ulaşarak sonlanır. Katolik dünyasında önem verilen bu kutlamalar, karnaval geleneğinin devamıdır. Bu dönemde günlük yaşam kuralları kalkar, eğlence hat safhaya çıkar. Bu karnavallarda sosyal statülere bağlı kalmamak ve sınıf farklarını kaldırmak için maske takma geleneği Venedik’te hala sürmekte...

=>Büyük Kanal 'da genelde karaya yakın yerlerde suyun üzerinden görünen kazıklar dikilidir. Bunlar, gemiler sığ yerlere/ karaya oturmasın diye kılavuz olarak çakılmış direkler.

=>Deniz seviyesinin yükselmesiyle yeraltı su seviyesinin düşmesi sonucunda oluşan çökme yüzünden Venedik her kış giderek daha çok su baskınına maruz kalmaktadır. Önlem alınmadığı takdirde, Venedik’in bir asır sonra sular altında kalacağı ileri sürülmekte.
=> Venedik'te İstanbuldaki dürümlere benzer pizza dürümler var=)Denemeden dönmeyin=)
=> Adım başı maske satan mağazalar görebilirsiniz:) Bu mağazalara girmemezlik yapmayın, çok değişik maskelerle karşılaşabilirsiniz....

Bu bilgiler; aşağıdaki sitelerden alınmıştır.









Fotoğrafların bazıları tatilde benim çektiklerim ile profesyonel fotoğraf makinesini eksik etmeyen arkadaşım Murata ait:)
Bazılarıysa arkadaşım Belininin kendi çektiği fotoğraflarıdır=9




















Dilediğim İtalya tatili:)

Tarih 10 Ekim 2008.
Sabah kalktığımda o kadar heyecanlıydım ki... Beklenen tatil gelmişti... Herşeyim hazırdı. Valizim, el çantam.. Tatil evimden çıktıktan sonra benim için başlamış olucaktı=)

veeee evden çıktım.. İşte tatilimde böyle başladı=)

Saat 1 gibi Yusufla birlikte havaşa binip Sabiha Gökçen Havaalanına gittik. Havaalanına gelmemiz tam bir saat sürdü.. uçağımız 17:30 da kalkacaktı. Ancak 17:30 da kalkacağından pek umutlu da değildik. Myairla giden arkadaşlarımızdan ve ekşi sözlük sayesinde 3, 4 saat rötar olabileceğini duymuştuk.. Tahmin ettiğimiz gibi tam 3 buçuk saat rötar da oldu.. Bu da bizim şansımızdı.. Gülü seven dikenine katlanır derler. Bizimkide öyle birşeydi=)
Saat 21:00 gibi artık uçağın içindeydik. Milanoya gelmemiz tam iki saat sürdü. Milano Orio al Serio havaalanına inmiştik. İstanbulun Sabiha Gökçeni gibi bir havaalanıydı. Küçük ve Merkeze bir saat uzaklıkta... Tatile çıkmadan evvel havaalanından şehre nasıl gideceğimizi de araştırmıştık. Gerçekten de çok işimize yaradı. Bizim Havaşımız gibi olan iki tane otobüs şirketlerinin olduğunu öğrenmiştik.
(Bunlar Autostradale ve Terravision Bus.. Bu iki otobüste yarım saatte bir Havaalanından kalkıyordu. Fiyatları ise 8-9 euro arasında değişmekteydi.
Ancak bu iki otobüste son Merkeze gidiş saatleri 02:00dı. Anlatmak istediğim saat 02:00 den sonra gelseydik, taksi'ye binmemiz gerekecekti. Bu da hiç iyi olmayacaktı. Çünkü bizden önce giden arkadaşlarım rötar yüzünden saat 03:00de Milanoda olduklarını ve bu yüzdende taksiye binmek zorunda kaldıklarını söylemişlerdi. Taksileri tam 120 Euro tutmuş.. Yani bizim uçak biletimiz kadar... O yüzden geç saatlerde Myairla uçmak hiç avantajlı değil.)

Biz saat 11:30 da AutoStradaleye bindik.. Autostradalenin Sitesi de:http://www.autostradale.it/
Otobüs tam Milano Centrale Tren İstasyonunun orada bizi bıraktı. Kaldığımız otelde tren istasyonunda 100 metre ilerisindeydi. İstanbul'da bütün gideceğimiz yerlerin tren saatlerine http://www.trenitalia.com/ 'dan baktığımız için Venedik'e giden trenin saat 08:30da kalktığını biliyorduk.. Ona göre de ayarlandık.. 11 Ekim sabahı erkenden kalkıp trene bindik..
ve istikamet VENEDİKKKKKKKK:))))

Hostelworldd:)

Dünkü yazımda İtalya'ya hangi havayolluyla gittiğimizi yazmıştım.. Şimdi gelelim otelleri nasıl ayarladığımıza=)
önceki tatillerde yaptığımız gibi tekrar googledan Hostelworld sayfasını bulduk... Gerçekten çok işe yarar bir site.. Her şehir için en az 200 tane hostel ve otel kayıtlı. Seçenekler bol bol.. Uygun fiyatta ve merkeze yakın bulabileceğiniz o kadar çok hostel kayıtlı ki. Hostel dediğime bakmayın. Şu ana kadar gittiğim her yer o kadar temız ve güzel cıktı kiii... Hostel worldu herkese tavsıye edebılırım. İçinde butik otellerden tutun apartotellere kadar her tip konaklama mevcut..
http://www.hostelworld.com/ Bu da hostelworldun adresii.. Bu sitede dikkat etmeniz gereken şeyler otelinizin yada hostelınızın merkeze ne kadar yakın oldugu.. Location yazan yerde yüzde 75'ten aşağıya görüyorsanız o merkeze çok yakın olmadığı anlamına geliyor. %85 90 yazan yerler hakkikaten tam merkezde oluyorlar. Yürüme mesafesi 5 yada 10 dakikayı geçmiyor. Ya da metroya 5 dakikalık bir mesafesi oluyor. Metroya yakın olması da cok buyuk bı avantaj .Boylece her yere rahatlıkla ulasabılırsınız=)Ayrıca insanların yazdığı yorumları da kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Yorumcular doğru tespitlerde bulanabiliyorlar. Kötü , iyi her şeyi yazıyorlar. Bu da otel arayanlar için çok büyük bir avantaj oluyor. Hostelworde otelinizi ayarladıktan sonra mutlaka o otele mail atın ve gideceğinizi teyit edin!!!!
Gelelim, İtalyada ayarladığımız otel ve hostellara.. Ekim ayı tam turistlerin gezdiği bir ay olduğu için fiyatlar biraz daha yüksek olabiliyor. En çokta Venedikte... Venedik oteli için hostelworlden ayarlayamadık. Gıdeceğımız gunlerde çok az yerde yer vardı, olanlarda bize uygun gelmedi. Bunun üzerine tavsiye edebielceğim 2. bir site olan http://www.venere.com/ dan bulduk. Otellerin yerleşim yerinden tutun, kahvaltıda ne koyduklarını bile yazan bir site..
Venedikte kalacaksanız kesinlikle Rialto köprüsüne yakın bir yerde kalmanızı tavsiye ederim. Genelde gidenler San MArco tam merkez orda kalın derler. Ancak Venedik bir sürü adacıklardan oluşuyor. Venedikte görülmesi gereken de 3 önemli bolge var ; Bunlar Getto, Rialto Köprüsünün etrafı ve San MArco meydanı. Rialto köprusude Getto ve Sanmarconun tam ortası ve iki yerede 10 dakika bile surmeyen bir mesafede. Ayrıca akşamları da çok canlı ve kalabalık oluyor. Bizde tam rialto koprusunun orda olan butikotel tarzında bir yerde kaldık İsmi Barababao Bed & Breakfast olan yerin Kahvaltıları super, merkeze çok yakın, ve odalar tertemizz. Ancak Venedikte hayat çok pahalı. İtalyanın en pahalı yerlerinden biri olduğunu soyleyebilirim. Konaklamaya kişi başı 60 euro verdik. Gerçi bu fiyatta değişiyor.. Bizden sonra da programımıza arkadaşlarımız katıldı ve onlar 55 euroya konakladılar. Soylemeye çalıştıgım fiyatlarda sürekli oynama olabileceği.. Bir arkadaşım da Mart 2009da İtalyaya gitti ve Venedikte 30 Euroya kaldıklarını soyledı... Anlayacagınız şans işi . Venedik'te konaklamak ıcın 50-60 euro yu gozden cıkarmanız gerekıyor. Barababaoooooya kesin gidinn.. Emin olun pişman olmasınız=)


















Gelelim Floransaya ; Floransa da öğrenci yurdu tarzında bir yerde kaldık. Yurdun adı Plus Florence:)Hostelworlden ayarladık. PlusFlorence'ın odalarında mutfak bile bulabilirsiniz. Ayrıca fiyatı kişi başına 27 euro. Tek dezavantajı merkeze çok yakın olmaması 15 dakika yürüme mesafesinde...Ancak tren istasyonuna 10 dakika yürüme mesafesinde..
Plusflorence tam öğrenciler içinn...
Yinede bir daha Floransaya gitsem heralde daha yakın bir yerde kalmak isteyebilirdim. Plus florence in kendi sitesi ise http://www.plusflorence.com/
Romadaysa kesinlikle; Termini İstasyonuna yakın bir yerde kalın.. Hem tren istasyonu hemde bütün metroların kesiştiği yer, tam yanında da otobüs ve taksi durağı bulunmakta.. Roma çok büyük bir şehir. Belli bir merkezi yok. Bir kaç tane önemli yeri olduğu için en iyisi Terminiye yakın kalmak. Bizde Termininın 100 metre yakınında Domus Mea otelinde kaldık. Kişi başı 42 euro.. İçinda kahvaltıda dahil. Ancak kahvaltılar güzel diyemem.. Bu otele giderseniz kahvaltı ıcın dışardan birşeyler almanızı öneririm. Odalar tertemiz, resepsiyonda duranlar ise canayakın ve yardımsever.

Milano içinde sadece bir gece kalacağımızdan Hostelword'te öylesine bir yer ayarladık... Milanoda kalacaksanız da ya tren istasyonuna yakın bir yerde, yada Duomonun yakınlarındaki metro duragının oldugu yerde kalmanızı tavsiye ederimm..












İtalyanca Aşk Başkadır=)

Okuduğum bir kitapta, seyrettiğim bir filmde hep bir yerlerde çıktı karşıma İTALYA.. Küçüklüğümden beri en merak ettiğim yer İtalyaydı diyebilirim.. Venedik, Roma, Floransa, Pisa ve Capri adasına gitmek hep hayallerimdeydi. Bir gün dedemin evinde dvdlerini karıştırırken bir film çok dikkatimi çekmişti. 'Its started in Naples'.. Film Capri adasında geçiyordu. Güzel bir aşk filmi.. Eminimki o filmi izleyen herkes Capri adasına aşık olmuştur=) Başrolde Sophia Lauren ve Clark Gable oynuyordu... İşte o filmi seyrettiğim günden sonra İtalyaya kesin gitmem gerektiğini anladım...
2008 yazında erkek arkadaşım Yusufla birlikte nereye gidelim, nereye gidelim derken aklıma İtalya geldi... Gerçi aklımdan çıkmamıştı hiç=) Yusufun işi dolayısıylada tatilimizi 11 gün ayarladık.... Ekim ayı gitmeye karar verdik. Çünkü eğer deniz tatili olmayacaksa çok sıcakta gitmek istemedik.. Kültür turu sonbahar ve ilkbahar aylarında çok daha güzel oluyor. Herkese o ayları tavsiye edebilirim.
Yazın da programımızı ayarlamakla geçirdik. Gerçekten kendi programını kendin yapınca çok zevkli oluyor. O günün gelmesini daha da sabırsızlıkla bekliyorsun!!
İlk olarak uçak biletlerini ayarlamak için bir sürü sitelere baktık. Bir gün Jessy diye bir arkadaşım bana MYAİR dan bahsetti.. Myair'ın sitesine girdim.(http://www.myair.com/) 10 Ekim 19 Ekim arası 100 euroya bilet buldum=)Dezavantajları ise İstanbul-Milano, Milano- İstanbul yapması.. Aklımızda hiç Milano yoktu;ama onuda programımıza ekledik.. ve diğer dezavantajı da ekşisözlüge baktığımızda 4, 5 saat rotar yapabilecek olması.. ama yinedee 100 euroya deger dedik=) Normalde biletler 300- 400 euro arası değişmekteydi. Ayrıca bileti aldıktan 2 hafta sonra biletimizin 50 euroya bile düştüğünü gördükk. Şaka gibiydi..
Programımızı Akşam Milanoya varış, sabah Venedik ve 2 gün kalma, 3 gün Floransa (Siena- Pisa), 3 gün Roma, 1 gün Milano olarak ayarladık.. =) Tabi programa Capri'yi ekleyemedik. Çünkü Capri için 4 gün daha lazımdı; ama olsun öbür yerleri görmenin heyecanı içindeydim.. Capriye de başka zaman gideriz.. Eğer 15 günlük bir sureciniz varsa kesinlikle Capriyide eklemeyı unutmayın!!
Gelecek yazılarımda hotel, hostelları nasıl ayarladığımızı yazacagım.. Umarım bu bilgiler herkesin işine yarar=))

Sizi mutlu eden her şey, size daima biraz daha mutluluk getirecektir.
DR John Gray